29 ve 30 Ekim 1914’te Sivastopol ve Odesa’nın bombardımanına tutulması üzerine, Rusya 2 Kasım 1914’te Babiâli’ye gönderdiği nota ile Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etti.

11 Kasım’da da Osmanlı Devleti İtiraf Devletleri‘ne karşı savaş ilan etti. Osmanlı İmparatorluğu böylece, 1. Dünya Savaşı’na katılmıştı.

Britanya İmparatorluğu, Rusya’da Bolşevik tehdidinin gittikçe büyümesi ve bunun sonucunda da Rusya’nın savaştan çekilebileceğini görünce, Çanakkale’de yeni bir cephenin açılmasına karar verdi.

Çanakkale Savaşları iki safhaya ayrılabilir. Birinci safha 18 Mart 1915 günü Çanakkale Boğazı’nda yaşanan ve Türk Ordusu’nun zaferi ile sonuçlanan Deniz Muharebesi ile sona ermiştir. Bu zaferin önde gelen kahramanları; Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Cevat (Çobanlı) Paşa ile, onun emrindeki topçu bataryaları ile Nusret, Selanik, İntibah ve Samsun Mayın Gemileridir.

18 Mart’ta büyük bir yenilgiye uğrayan İtilaf Devletleri, 25 Nisan 1915’te bu sefer Gelibolu Yarımadası’nı ele geçirmek için kara harekâtına giriştiler.

Böylece Çanakkale Savaşı’nın ikinci safhası başladı.

O sırada İstanbul’da yaşayan Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) o günleri Atatürk isimli kitabında şöyle anlatıyordu:
“Memleketin her yerinde bir perişanlık, bir çöküş hissediliyordu…
Ama, günün birinde Çanakkale savunmasının yankıları kulaklarımıza gelmeye başlayınca her şey değişiverdi…
Belli başlı bazı şahsiyetlerin ailesiyle birlikte Anadolu’ya kaçtıkları söyleniyor. Hükümetin kıymetli hazine eşyasını Konya’ya naklettiği fısıldanıyor. Adalarla Kadıköy kıyılarına siperler kazıldı. Birçok noktalara toplar koyuldu.
Fakat, kimse korkmuyor. Halk bin bir tehlike ile dolu Marmara’nın ufuklarına yeni bir sabahın doğmasını bekler gibi bakıyor… Zira halkın ağzında Çanakkale harbi adeta bir İlyada destanı şeklini almaya başladı.
Bir genç kahramanın yalın endamı çizgilenmekte idi…
Bu kahraman, bu genç komutan yanında bir avuç süngülü askerle, yerden, gökten, denizden kopan sürekli gülle, kurşun ve şarapnel sağanağının ortasında durmadan ileriye doğru atılıyor, düşmanın üstüne saldırıyordu. Vücuduna kurşun işlemiyordu.
Kimdi bu acayip adam?
Halk onun adını biliyordu: Mustafa Kemal! diyordu.
Bir paşa mı? Bir miralay mı? Kimi bir paşa, kimi bir miralay olduğunu söylüyor. Zaten rütbesinin ne önemi vardı?
Böyle adama rütbe ne ilave edebilirdi? “

Yakup Kadri’nin anlattığı gibi, İtilaf Devletleri’nin en büyük şanssızlığı karşılarında 19. Tümen Komutanı olarak Mustafa Kemal’i bulmasıydı.

Bir İngiliz tarihçisi bunu şöyle değerlendirmişti:
“Tek bir tümen komutanının bu savaşta kazandığı başarıların sadece bir savaşın gidişi üzerinde değil, bütün bir seferin akıbeti ve hatta bir milletin kaderi üzerinde bu derece etki bırakması tarihte eşi çok az görülmüş bir olaydır.”

Elbette Çanakkale’de öne çıkan isim Mustafa Kemal idi. Ama Harbiye Nazırı Enver Paşa, Kolordu Komutanı Esat Paşa ve diğer komutanların savaşa olan önemli katkıları da unutulmamalıdır. Enver Paşa’nın belki de en büyük katkısı, Balkan Savaşı hezimetinden sonra, Osmanlı ordusunun komuta kademelerinde gerçekleştirdiği personel reformudur. Bu reformun sonucu olarak, Çanakkale’de savaş tecrübesi kazanan subaylar ve paşalar, Kurtuluş Savaşı’nın komutanları olmuşlardır. M. Fevzi (Çakmak), Cevat (Çobanlı), Yakup Şevki (Subaşı), Kazım (Karabekir), İzzettin (Çalışlar), Kemalettin (Sami), Fahrettin (Altay), Kazım (İnanç), A. Fuat (Cebesoy), Cafer Tayyar (Eğilmez), Salih (Omurtak), Abdurrahman Nafiz (Gürman), Nuri (Yamut), Fevzi (Mengüç) ve Cemal (Gürsel) bu komutanlar arasındadır.

Elbette Çanakkale Savaşı’nın bir de isimsiz kahramanları vardır:
57. Alay Komutanı Binbaşı Hüseyin Avni (Arıburun) Bey, 27. Alay Komutanı Yarbay Mehmet Şefik (Aker) Bey ile, 12. Tümen Komutanı Selahattin Bey, 9. Tümen Komutanı Sabri Bey, 6. Tümen Komutanı Nazif Bey ile 8. Tümen Komutanları Nuri ve Ali Rıza Beyler ve diğer nice isimsiz kahramanlar.

Gelibolu Yarımadası’ndaki muharebeler 19 Aralık 1915’e kadar devam etti.

Çanakkale Kara Savaşları da, İtiraf Devletleri’nin tarihi bir yenilgisi ile sonuçlandı.

Büyük Britanya İmparatorluğu, Rusya’da 1917 yılında gerçekleştirilen Bolşevik İhtilalini ve bunun sonucu olarak da, Rusya’nın 1. Dünya Savaşı’ndan çekilmesini önleyemedi.

Miralay Mustafa Kemal 10 Aralık 1915 günü bölgeden ayrıldı. İtilaf Devletleri de 19 Aralık 1915’te.

Yakup Kadri Çanakkale Savaşı sonrasında İstanbul’da yaşananları ise şöyle anlatmıştı:
“İstanbul’un fethinden ve Viyana Muharebesi’nden beri Osmanlı saltanatının bütün harp tarihinin, belki bu kadar önemlisini kaydetmediği bir askeri başarıyı bize izah edecek tek bir söz söylenmiyor, tek bir satır yazılmıyordu.
Bir sabah, gazetelerde çıkan bir resmi açıklama bize düşmanın sisten faydalanarak topraklarımızdan çekilip gittiğini bildirmekle yetinmişti.
İstanbul halkı, hiç değilse, kendini kurtaranın bir resmini görmek istiyordu. Bir genç yazar, Ruşen Eşref mensup olduğu bir mecmua namına onun ağzından Çanakkale destanın bazı safhalarını dinlemeye gitmişti. Fakat bu mülakatın çıktığı mecmua birkaç gün içinde ortadan yok edildi.
Bir yıl geçmeden onun ismi bile unutuldu.”

27 Ocak 1916’da Mustafa Kemal Edirne’deki 16. Kolordu’nun komutasını devraldı. Şubat ayının sonuna doğru da İstanbul’a geldi. Harbiye Nezareti’nden beklediği daveti bile alamadı. Harbiye Nezareti tarafından yayımlanan “Harp Mecmuası”nın kapağına konulacak resmini, Enver Paşa baskıdan geri aldırdı. Sadece bir fotoğrafı dergi içinde yer aldı.

Ortada bir gerçek var:
Ne yapılırsa yapılsın, tarihi gerçekler hep ayakta kalıyor.

İngiliz yazar Alan Moorhead Gelibolu kitabında şunları yazacaktı:
“O genç ve dahi Türk Şefinin (Mustafa Kemal) o esnada orada bulunması, müttefikler bakımından, talihin en acı darbelerinden birisidir.”

Çanakkale, Mehmet Emin Yurdakul’un dediği gibi, “toprağı kanlı dağlar, yanık yerler!” dir.

Bu müthiş ve inanılmaz zaferi Türk Milleti’ne kazandıran bütün kahramanları, başta Miralay Mustafa Kemal olmak üzere bugün saygıyla ve minnetle bir kere daha anıyoruz.

18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günümüz kutlu olsun.

Leave A Comment

Recommended Posts

Atatürk yaşasaydı, sosyal devletin en büyük savunucusu olurdu

Olayları onların yaşandığı koşullar içinde değerlendirmek lazım. Bu nedenle zamanla düşünceler değişebilir. Ancak konuya ilişkin prensipler veya genel değerler kolay kolay değişmez. Atatürk ve İnönü, Osmanlı dönemindeki maliye ve para politikalarını yakından izlemişler ve unutmamışlardır. Osmanlı döneminde yaratılan ağır borçlar sadece ekonomik […]