Türkiye Cumhuriyeti'nde Güç Odaklarının Mücadelesi (1961-1980)
By: İlker Başbuğ
Elinizde tuttuğunuz kitap Güç Odaklarının Mücadelesi isimli kitap serisinin üçüncü cildidir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun tarih sahnesinde yer aldığı 600 yıldan daha uzun süreçte yaşanmış güç odaklarının mücadelesi, birinci kitabın inceleme konusu olmuştu.
İkinci kitapta ise Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yılı olan 1923’ten 1961’e kadar, 38 yılda gerçekleşen güç odaklarının mücadelesi ele alınmıştı.
Bu kitapta, 1961 – 1980 yılları arasında yaşanan güç odaklarının mücadelesini bulacaksınız.
Güç, genelde birinin amaçlarına ya da hedeflerine erişme becerisi olarak tanımlanmaktadır. Bunun yanında güç, birinin istediği sonuçları elde etmek için başkalarını etkileme veya başkalarına istemedikleri şeyleri yaptırma becerisi olarak da isimlendirilebilir.
ABD’li akademisyen Joseph S. Nye Jr.’a göre gücün kullanılması üç şekilde olabilir: “Sert güç” zor kullanmayı veya tehditleri içermektedir. Askeri, ekonomik yaptırımların uygulanması sert gücün kullanılmasıdır. “Yumuşak güç” ise arzulanan sonuçları zorlama yerine cezbetme, çekim gücü oluşturma ya da ikna yoluyla elde etme şeklidir. “Akıllı güç” sert güç ile yumuşak gücün birlikte kullanılmasıdır.
Bugün en önemli güç kaynakları hangileridir? Farklı güç kaynaklarının, dünyanın farklı kesimlerinde, farklı dönemlerde önemli roller oynadığı görülmektedir.
Güç ve otorite arasındaki ilişki de önemlidir. Güç görülen, deneysel bir kavramdır. Otorite ise ahlaki, hukuki bir kavramdır, meşruiyet gerektirir. Otorite, başkaları buna saygı gösterdiği sürece bir güç kaynağı olabilir. Ama otorite sahibi olmadan da güç sahibi olunabilir.
Tarihi bir dönemi neden ve sonuç ilişkileri açısından yorumlayarak yazmak pek kolay değildir. Bunun bazı nedenleri şöyledir:
Neden ve sonuç ilişkilerinin tespiti ve yorumlanması, ne kadar kanıtlanmış olaylara, yani olgulara dayanmaktadır?
Yoksa yapılan çalışmalar daha çok geçmişten gelen görüş ve düşüncelere mi dayanmaktadır?
Bu görüş ve düşünceler ne kadar rasyoneldir ve tarafsızdır?
Tarihi bir dönemi yazan kişi konuları nasıl seçmiştir?
Nelerin seçildiği yazan kişilerin değerlerinden, temayüllerinden ve zihinlerinde oluşan genel düşüncelerden ne kadar etkilenmiştir?
Bütün bu nedenlerle, okuyucular yazarın nasıl hareket ettiğini sorgulamalıdırlar. Önyargılara karşı dikkatli olmalıdırlar.
Türkiye’nin 1961 -1980 arasında yaşadığı olaylar dikkate alınırsa, bu dönem çalkantılı, istikrarsız, acıların yaşandığı ve hâlâ açıklığa kavuşturulamamış karanlık olayların olduğu bir dönemdir.
Bugün karşılaştığım, görüştüğüm ve arkadaşlık yapmakta olduğum insanların büyük bölümü, bu dönemde çeşitli nedenlerle çeşitli şekillerde haksızlığa uğramış kişilerdir. O dönemde genç bir subay olarak, onların yaşadıklarına yabancı kaldığımız da bir gerçek.
Bu dönemde, Adalet Partisi’nin tek başına iktidar olduğu yıllar hariç, ülke hep koalisyon hükümetleri ile yönetilmiştir. Koalisyonların iki büyük parti arasında kurulamamış olması da istikrarsız yılların yaşanmasında ana etken olmuştur.
27 Mayıs darbesi neden – sonuç ilişkileri açısından Türkiye’nin en demokratik anayasasına sahip olmasına neden olmuşsa da, aynı zamanda demokratik rejimin geleceği üzerinde yaşanılan yıkıcı tesirlerin de başlangıcı olmuştur.
27 Mayıs darbesi kendisinden sonra gelen askeri müdahaleler üzerinde önemli tesirler yaratmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri siyasetin içine bulaşmıştır. Ordu asıl profesyonel görevlerinden uzaklaşmıştır.
12 Eylül 1980 darbesi sonrasında, asker kışlasına ve profesyonel görevlerine dönebilmiştir.
Güç Odaklarının Mücadelesi kitaplarından çıkarılabilecek genel bir tespit şu olabilir:
Ekonomik çöküntü ile siyasal çöküntü arasında direkt ilişki vardır.
Osmanlı İmparatorluğu’nu çöküşe götüren ana neden imparatorluğun ekonomisinin iflas etmesiydi.
1958’de ve 1978 – 1980 yıllarında yaşanan ekonomik krizler, siyasal krizleri tetiklemiştir.
1961 – 1980 dönemi yedi safhaya ayrılabilir:
Birinci Safha: 15 Ekim 1961 genel seçimlerine kadar, ülke Milli Birlik Komitesi Hükümetleri tarafından yönetilmiştir.
İkinci Safha: Seçim sonrası 1961 – 1965 yılları arasında kurulan İnönü Koalisyon Hükümetleri döneminde iki darbe teşebbüsü yaşanmıştır. Birincisi, 22 Şubat 1962’de, ikincisi ise 21 Mayıs 1963’te. İnönü’nün bu süreçte başbakan olması, Türkiye için bir şanstır.
Üçüncü Safha: 10 Ekim 1965 günü yapılan seçimler sonucunda Süleyman Demirel ilk defa başbakan olmuştur. 12 Ekim 1969 seçimlerine kadar geçen dört yıl, Türkiye açısından ekonomik büyümenin gerçekleştiği ve 1961 – 1980 döneminin en istikrarlı sürecini oluşturmuştur.
Dördüncü Safha: 1969 seçimini de Adalet Partisi ve Süleyman Demirel kazanmıştır. Ancak, 1970 yılının sonuna yaklaşılırken, Türkiye’deki siyasi durum ve özellikle Demirel’in parti içindeki durumu zor bir sürece girmiştir. Demirel’in kendi taraftarları üzerindeki denetimi azalmıştır.
Beşinci Safha: 1973 seçimleri ile Türkiye tekrar koalisyon hükümetleri dönemine dönmüştür. Artık Türkiye istikrarsızlıkların yaşandığı sürece girmiştir. 1973 ve 1977 seçimlerini Ecevit kazanmıştır. Ancak, tek başına hükümeti kurabilecek milletvekili sayısına ulaşamamıştır.
Altıncı Safha: 1977 seçimi sonrasında, Türkiye siyasal ve ekonomik olarak çöküş sürecinin içine girmiştir. Karşı kutuplarda yer alan insanların ideolojik düşüncelerin ve dış etkenlerin etkisiyle, acımasız olarak birbirlerini öldürmeleri inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Adalet Partisi ile Cumhuriyet Halk Partisi’nin büyük koalisyon hükümetini kuramaması, ülkeyi
adım adım 12 Eylül askeri darbesine taşımıştır.
Yedinci Safha: Bu safha ülkenin 12 Eylül askeri darbesine gidiş sürecidir.
12 Eylül askeri darbesi sonrasında yaşananlar ise bu kitabın kapsamında değildir. Ayrı bir çalışma konusudur.
Bu kitabın hazırlanmasında mümkün olduğunca farklı kaynaklara ve farklı görüşlere bakılmaya çalışılmıştır. Kaynaklar arasında olaylar içinde bulunan, olayları yaşayan kişilerin yazdıkları hatıralara öncelik verilmiştir.
12 Eylül askeri darbe sürecinin yazılmasında özellikle Mehmet Ali Birand’ın 12 Eylül Saat 04.00 isimli kitabı ile Cüneyt Arcayürek’in bu döneme ilişkin kitaplarından faydalanılmıştır.
Birand’ın kitabının, yayımlanmasından önce, 12 Eylül’ün askeri liderleri tarafından görülmüş olması, bir derece onaylanmış oluşu, bu kitaba bir ayrıcalık kazandırmıştır.
Güç Odaklarının Mücadelesi kitap serisinin hazırlanmasında, değerli Ali Berktay ve Mehmet Ali Güller’in sağladıkları katkılar her türlü takdirin üzerindedir. Kendilerine sonsuz teşekkür ederim.
Umarım okuyucular sorgulayarak ve severek bu kitabı okurlar.
Yazmak hayatta kalmaktır. Yaşarken de ve daha sonrasında da.
İlker Başbuğ
Kasım 2020
Bodrum