Terör Örgütlerinin Sonu
By: İlker Başbuğ
1 Eylül 2010’da emekli oldum. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde kırk sekiz yıl subay olarak görev yaptım.
Kırk sekiz yıllık hizmet süremin, neredeyse son yirmi yılı ağırlıklı olarak terörle mücadeleyle ilgili görevlerde geçti.
Bu süreçte, terörle mücadelenin en ileri bölgelerinde görev yapmanın yanında, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Kara Kuvvetleri Komutanlığı ve Genelkurmay Başkanlığında aynı konu üzerinde çalışmalarda bulundum. Bu görevler, bana terörle mücadelenin bütün boyutlarını yakından görme, değerlendirme ve konuyla ilişkili çalışmaları inceleme imkânı verdi.
Yarım asra yakın hizmetten sonra, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden emekli olarak ayırılma, yaşamımda yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Emeklilik döneminin başlarında, herhangi bir konu üzerinde çalışmayı düşünmedim. Ancak, bazı gelişmeler, iletilen öneriler ve terörle mücadelenin Türkiye’nin gündeminin başında yer almaya devam etmesi, bu konu üzerinde bir an önce yazı yazmamın uygun olacağını düşündürdü.
Yakınlarım, dostlarım terörle mücadele konusundaki bilgilerimi yazıya dökmemin doğru olacağına beni ikna ettiler.
Bu dostlarım arasında, su anda ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) görevini yürütmekte olan Deniz Piyade Orgeneral James N. Mattis bulunmaktadır. ABD’nin terörle mücadele konusundaki en tecrübeli komutanlardan biri olan Orgeneral Mattis’in göndermiş olduğu mektuplar, beni bu kitabi yazmaya sürükleyen nedenlerden birisi oldu.
Eylül 2010’da Audrey Kurth Cronin tarafından yazılan “Terör Nasıl Sona Erer?” isimli kitabı okuma şansına sahip oldum. Terörle mücadele konusunda, bazı kitaplar okumama rağmen, Cronin’in kitabından çok etkilendiğimi söyleyebilirim. ABD’nde Ulusal Harp Akademisi’nde öğretim üyesi olan Cronin, kitabinin isminden de görüleceği gibi terörle mücadelede; terörün nedenleri üzerinde değil, terör örgütünün nail sonlandırılacağı üzerinde odaklanılmasının daha uygun olacağını ileri sürmektedir. Bu, diğer bir deyişle, terör örgütünün silahlı kadrolarının elimine edilmesinin, marjinalize edilmesinin, terörle mücadelenin başarısı için zorunlu olduğunun ifadesidir. Bu düşünceye aynen katılıyorum.
Terörle mücadele üzerine yazılan kitaplar elbette, bu kitabin yazılmasında faydalanılanlardan daha fazladır. Dolayısıyla, bu kitapta yer alan görüş ve düşüncelerin dışında farklı görüşler ve düşünceler de olabilir.
Bu kitapta, sadece konulara ilişkin farklı bir pencere açılmaya çalışılmıştır, yaşanılanların, tanık olunan olayların, sahip olunan bilgilerin paylaşıldığı bir ani kitabi değildir.
Terörle mücadele konusuna ilgi duyanların ve bu alanda çalışanların yararlanmasına sunulan bir inceleme ve araştırmadır.
Ayrıca terörle mücadelenin güvenlik alanından ziyade, diğer alanlarına ağırlık verilmeye çalışılmıştır.
Bu kitap, bir araştırma ve inceleme olduğu için mümkün mertebe, sonuç bölümü hariç, konulara ait tespitler bütün boyutlarıyla aktarılarak, okuyucuların analiz ve sentezler üretmesi hedeflenmiştir.
Bu çalışmada objektif kalınmaya özen gösterilmiştir. Buna rağmen, her kitapta olduğu gibi, yazarın kişisel bakış açılarından tamamen soyutlanması da her zaman mümkün olmamaktadır. Bu da anlayışla karşılanmalıdır.
Terörle mücadele zor, karmaşık ve kapsamlıdır. Özellikle, terörle mücadele etnik temelde hareket eden terör örgütlerine karşı yürütülüyor ise, konu daha karmaşık ve zor hale dönüşebilir.
Her ülkede etnik farklılıklar olabilir. Önemli olan bu etnik farklılıkların derinleşmesine meydan vermeden barış içinde yasamanın yollarının bulunmasıdır. Her şeyden önce de etnik farklılıkların, terör örgütleri tarafından kullanılmasına izin verilmemelidir.
Etnik farklıkların derinleştiği toplumlarda, demokrasinin yasatılmasının, ayakta tutulmasının zor olacağı da unutulmamalıdır.
Terörle mücadelede demokrasinin ne kadar önemli olduğu ortadadır ve tartışmasızdır. Bugün, 2011 yılında çok kimse demokrasiyle ne kastedildiğini anlatmaya çalışmakta ve tartışmaktadır.
Bu tartışmalara yardımcı olmak üzere, Prof. Dr. Afet İnan tarafından yazılan “Medeni Bilgiler ve Atatürk’ün El Yazıları” kitabında yer alan, Atatürk’ün fazla bilinmediğine inandığım,
“Demokrasi Prensibinin Belirgin Özellikleri” ne ilişkin görüşlerini aktarmanın yararlı olacağını düşünmekteyim.
“Demokrasi prensibi, egemenliği kullanan araç ne olursa olsun, esas olarak, milletin egemenliğe sahip olmasını ve sahip kalmasını gerektirir. Bu noktayı, özetleyerek açıklayalım.
- Demokrasi esas itibariyle siyasal niteliktedir. Demokrasi, bir sosyal yardım veya bir ekonomik teşkilat sistemi değildir. Demokrasi maddi refah sorunu da değildir. Böyle bir kuram vatandaşların, siyasal hürriyet ihtiyacını uyutmayı amaçlar. Bizim bildiğimiz demokrasi, özellikle siyasaldır; onun amacı, milletin yönetenler üzerindeki denetlemesi sayesinde siyasal hürriyeti güven altına almaktır.
- Demokrasinin birinci özelliğiyle ortak ikinci bir özelliği daha vardır. O da sudur; demokrasi fikridir; bir kafa isidir. Herhalde bir mide isi değildir. Hükümet prensibi de, bir adalet sevgisini ve ahlak fikrini gerektirir. Demokrasi, ülke aksidir, ayni zamanda babalık ve analıktır.
- Demokrasi, özünde bireyselliktir; bu özellik vatandaşların egemenliğe, insan sıfatıyla, katılmasıdır.
- En nihayet, demokrasi, eşitliği sever; bu özellik, demokrasinin, bireysel olması özelliğinin zorunlu bir sonucudur.
Şüphesiz bütün bireyler ayni siyasal haklara sahip olmaktadırlar. Demokrasinin bu bireysel ve eşitliği sever vasıflarından, genel ve eşit oy prensibi çakar.
Atatürk elbette çok büyük isler yapmıştır, adeta mucizeler yaratmıştır. Ancak, yaptıklarının yanında ortaya koyduğu düşüncelerin derinliği ve doğruluğu Atatürk’ü daha da yüceltmiştir.
80 yıl önce söyledikleri bugün de geçerliliğini aynen korumaktadır. Atatürk’ün büyüklüğü de budur.
Demokrasinin prensiplerine ilişkin olarak 1930’larda ortaya koyduğu “siyasal hürriyet”, “demokrasi fikridir”, “demokrasi ülke aşkıdır”, “demokrasi babalık ve analıktır”, “demokrasi özünde bireyseldir”, “demokrasi eşitliği sever bu özellik demokrasinin bireysel olma özelliğinin zorunlu bir sonucudur” kavramların bugün bile bazıları anlamakta zorluk çekebilir.
Bu kitap, terörle mücadele konusuna ilgi duyanlara, bu konuda çalışanlara, bir referans kitabi olabilirse istenilen amaçlara ulaşılmış olacaktır.
İlker Başbuğ
İstanbul, Nisan 2011