Osmanlı'dan Cumhuriyete Güç Odaklarının Mücadelesi
By: İlker Başbuğ
Bu kitabı iki yılda tamamlayabildim. Kitabın 600 yıldan daha uzun bir tarihi dönemi ele aldığı düşünülürse, bu süre pek de uzun sayılmaz.
Başlangıçta kitabın odağında sivil-asker ilişkisi vardı. Konunun derinliğine girdikçe sadece sivil-asker ilişkisi açısından konuya yaklaşmanın yetersiz kaldığını gördüm.
Askerliğin, Türkler için adeta bir yaşam biçimini oluşturması, Osmanlı İmparatorluğu’nda da ordunun, devletin ana ve asli gücünü oluşturmasına neden olmuştu.
Aynı durum, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda da yaşanmıştı.
Ancak, asker yani ordu, Osmanlının ilk günlerinden itibaren merkezdeki otoritenin bazen yanında bazen de karşısında yer alan güç odaklarından sadece birisiydi.
Merkezi otoritenin dışında, içerde ve dışarıda yer alan çeşitli güç odakları bulunuyordu. Bu güç odakları bazen merkezi otoriteyi güce ulaştırıyor, destekliyor, etkisi altına alıyor, bazen de yönetimden uzaklaştırıyordu.
Merkezdeki güç durumunu korurken merkezin çevresinde yer alan güç odakları ise zaman içinde değişiyordu.
Osmanlı’nın ilk yıllarında “ahiler” ve “uç beyleri” merkezin dışındaki ana güç odaklarını oluşturmuştu.
I.Murad döneminde uç beyliklerine karşı merkezde yeni bir askeri güç oluşturulmasına başlanmıştı.
Bu güç odağı “Yeniçeri Ocağı” idi.
Yeniçeriler Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselme döneminde çok önemli roller
oynamıştır. Yeniçeri ile ulemanın birlikte hareket etmesi de dikkati çekmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu’nda yeniçeri sisteminin çeşitli nedenlerle bozulması, zamana ayak uydurmaması imparatorluğun gerilemesinin önemli nedenlerinden birini oluşturdu.
III. Selim döneminde Osmanlı’nın Viyana Büyükelçisi Ebubekir Ratip’in hazırladığı raporda, çağdaş bir devlet için üç önemli hususu saptamış olması gerçekten ilginç ve önemliydi:
Disiplinli bir ordu.
Sağlam bir maliye.
Eğitimli kamu görevlileri.
Görüldüğü gibi çağdaş bir devlet için sadece ordu, askeri güç yeterli değildi. Onun yanında maliye yani ekonomik güç, yetişmiş ve liyakate dayanan kamu görevlileri yani bürokrasinin varlığı da gerekliydi.
Osmanlı siyasi sistemi anlayışı bütün gücü padişahta topluyordu. Buna rağmen Osmanlı tarihinde mutlak hâkimiyetin doruğuna ulaşan Fatih Sultan Mehmed oldu. Fatih dönemi Osmanlı klasik çağının başlangıcıydı.
- Mahmud inanılmaz reformlara öncülük eden Osmanlı sultanı olarak tarihte yerini aldı. II. Mahmud döneminde ordu artık siyasi bir güç odağı olmaktan çıktı.
Ordunun güç odağı olmaktan çıkarılması tarih sahnesine “gizli örgütler”in çıkmasına neden oldu.
- Mahmud’un torunu olan II. Abdülhamid mutlak hâkimiyete ulaşmaya çalıştı. II. Abdülhamid’in dönemi ise “bilinçli çelişkiler”le tarihe geçti.
Mustafa Kemal Atatürk adeta bir mucizeyi gerçekleştirerek Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu. Bu mucizeyi gerçekleştirirken ve sonrasında da hep karşı güç odakları ile mücadele etmek zorunda kalmıştı. Cumhuriyetin kuruluşu öncesinde “kolektif yönetim” şeklinin gündeme getirilmiş olması bile bunun bir göstergesidir. Ancak tarihin yazdığı en “akılcı” ve en “gerçekçi” lider olarak bütün zorlukları geride bırakmayı başarabildi.
Bu kitap bir tarih kitabı değildir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluş yıllarından Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu yıla kadar olan tarihi dönemde, merkezi otorite ile onun yanında veya karşısında yer alan güç odakları arasındaki mücadeleleri incelemeye çalışan bir kitaptır.
Ele alınan konu zordur, karmaşıktır.
Kitapta tarihi geçmiş ile bugün arasında ilişki kurulmaktan özellikle kaçınılmıştır. Bu değerlendirmeler okuyucuya bırakılmıştır.
Ancak unutulmasın ki tarih ilerisini göremeyenler için çok acımasızdır.
Araştırma ve inceleme kitapları ne kadar çeşitli ve farklı görüşleri ortaya koyabilirse o kadar değerli olur. Ancak bu tip araştırma ve inceleme kitaplarına yön veren bazı yazarların ve onların değerli eserlerinin olduğu da bir gerçektir. Bundan kaçınılamaz.
Bu kitaba yön verenlerin başında; Halil İnalcık, Niyazi Berkes, Kemal Karpat ve Sina Akşin’in ve de onların değerli eserlerinin geldiğini belirtmek, kendilerine şükran duyduğumu ifade etmek isterim.
Bu kitabın hazırlanmasında değerli Ali Berktay’ın editörlüğün ötesinde çok büyük katkıları oldu. Kendisine çok teşekkür ederim.
Bu kitabın hazırlanmasında emekleri ve katkıları olan herkes kitabı sevdi.
Umarım okuyucular da severek okurlar.
İlker Başbuğ
Nisan, 2018
İstanbul