Atatürk Anlatıyor: Biz Türk Milliyetçisiyiz

Yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna yaklaştığımız bugünlerde, bizi ve dünyayı nasıl bir gelecek bekliyor? Kargaşalı bir dünya mı? Herkesin herkesle savaştığı bir dünya mı? Yoksa, barış ve huzurun var olacağı bir dünya mı? Geçmişte ve bugünlerde yaşananlar, insanın geleceğe pek iyimser gözle bakmasını […]

Gazi Mustafa Kemal Anlatıyor: İdealim Çağdaş Türkiye

19 Mayıs sabahı saat 06.00’da Samsun’da Anadolu toprağına ayağını basan Mustafa Kemal Paşa’nın yüreğinde sakladığı bir sırrı, ideali vardı: Çağdaş Türkiye! Önünde sayısız sorunlar, engeller ve karşı güç odaklarının bulunduğunun farkındaydı. Ancak, onun için hayat mücadele demekti. Ülkenin bağımsızlığını ve bütünlüğünü kazanmak […]

Mustafa Kemal Anlatıyor: Savaş ve Barış

İnsan neden yazar? Bir kitap, yazarından daha uzun yaşadığı için mi? Kendisini ya da bir başkasını anlatmak için mi? Tarihe hizmet etmek için mi? Bireylerin bilinçli ve vicdanlı olmasına yardım etmek için mi? Bunlar güzel ve haklı nedenler. Bununla birlikte beni kitabı […]

Ergenekon’dan Çıkış

“Ergenekon’dan Çıkış” kitabı neden yazıldı? Türkiye’nin 26. Genelkurmay Başkanı olarak, emekli olmuş olsam da, hâlâ bazı sorumluluklar taşıdığımı düşünüyorum. Birinci sorumluluğum; FETÖ komplolar sürecinde hayatlarını kaybedenlere, bu komploların şehitlerine karşıdır. Abdülkerim Kırca, Ali Tatar, Berk Erden, Cem Aziz Çakmak, İlhan Selçuk, Kuddusi […]

Osmanlı’dan Cumhuriyete Güç Odaklarının Mücadelesi

Bu kitabı iki yılda tamamlayabildim. Kitabın 600 yıldan daha uzun bir tarihi dönemi ele aldığı düşünülürse, bu süre pek de uzun sayılmaz. Başlangıçta kitabın odağında sivil-asker ilişkisi vardı. Konunun derinliğine girdikçe sadece sivil-asker ilişkisi açısından konuya yaklaşmanın yetersiz kaldığını gördüm. Askerliğin, Türkler […]

Sorunlarla Yüzleşmek

Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu günden beri ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Ancak sorunların bugün daha ağır ve ciddi boyutlara ulaştığı da bir gerçektir. Ülke sorunlarına duyarlı olmak bir vatandaşlık görevidir. Fakat görev burada bitmemektedir. Sorunları dile getirmek, șikâyet etmek yeterli değildi. Yanıtın bir […]

15 Temmuz Öncesi ve Sonrası

Bu kitabın 15 Temmuz konusunda aklı karışıklar için mükemmel bir kılavuz olacağına inanıyorum. Çünkü benim için öyle oldu. Ahmet Hakan İlker Başbuğ 15 Temmuz’un diğer darbelerden farkını ortaya koyan ve bu farktan yola çıkarak alınacak önlemlerin de farklı olması gerektiğini söyleyen ilk […]

Doğanın mucizesidir… Erkek-dişi incir arıları, incir çiçeğini yuva olarak kullanırlar. O yuvadan bu yuvaya uçarken, incirlerin döllenmesini de sağlarlar. Bazen hava bozar, ilk buldukları kuytuya, içinde yaşam barındırmayan, terk edilmiş, metruk evlerin bacasına sığınırlar. En korunaklı yer, bacanın dibindeki ocaktır. Rüzgâr, toprağı savurup ocağın dibinde biriktirir. Ve, arıların narin kanatlarında taşınan incir tozu o toprakla buluşur. Boy verir. Ocağına incir ağacı dikildi derler ya... İste budur. Ocağına incir ağacı dikilmiş bir kadının torunuyum ben... Evini, köyünü, yurdunu, dünyaya geldiği toprakları ebediyen terk etmek zorunda kalan, defolup gideceksin dedikleri Girit'ten pılısını pırtısını toplayıp, Anadolu'ya göç eden bir kadının torunuyum. Yiğit adamdı dayısı, burada doğdum burada öleceğim dedi, Rum çeteciler tarafından vuruldu. Kız kardeşi bebekti, yolda koleradan can verdi. Katır sırtındaydılar. Anavatanlarında ama bilmedikleri adreslerde, hangi meçhulde defnettiler o kızıl saçlı minik kızı, hatırlamıyordu. Sadece, babasının ağaçlara vura vura, haykıra haykıra ağladığını hatırlıyordu. Ve, annesinin o günden sonra bir daha asla gülmediğini. Ben ise, yaşlılığını hatırlıyorum anneannemin. Adraçimu diye okşardı saçımı, adamım yani. Hanya, Gaziantep, Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin üzerinden incir poleni gibi savrulduğu İzmir’de, Kordon'da salep yudumlayıp, dalgın dalgın denize bakarken yakalardım onu... Gözü ufukta, sanki Giriťin ışıklarını görecekmiş gibi... Ah Hanya, ah Resmo diye diye göçtü gitti. Kendi payıma... “Unutulan Ada Kıbrıs”ı bu duygularla okudum. Girit'i kaybetmiş, ocağına incir ağacı dikilmiş bir kadının torunu olarak... Vatan toprağı adeta bir kilim gibi ayağının altından çekilivermiş bir ailenin ferdi olarak, içim titreyerek okudum. İsminde "unutulan" deniyor ama... Henüz çok geç olmadan yazılmış bir kitaptır. Kıbrıs’ı, milli davayı asla unutturmamak için... Bu kitaba sahip çıkmak, yurttaşlık görevidir.

Unutulan Ada Kıbrıs

1955 yılının yazında Afyonkarahisar’dan İstanbul’a taşındık. Daha önce bir sefer, dedemle beraber, teyze oğlunun sünnet düğününe katılmak üzere İstanbul’a gelmiştim. Haydarpaşa’da ilk defa denizi gördüğümde şaşırmıştım. Hele vapur Karaköy’e yaklaşınca herhalde şaşkınlığımdan, “Kubbelere bakın” diye bağırmışım. Rahmi Eniştem, ilerde hep bana bunu […]